Atatürk’ün dahiyane gizli mesajı: 29 Ekim’de Cumhuriyetin İlan Edilmesinin Özel Sebebi Neydi?
Neden 3 gün önce ya da 5 gün sonra değil de tam olarak 29 Ekim? Bu günün seçimi tesadüf değildi. Mustafa Kemal Atatürk 29 Ekim’i seçerek aslında gizli bir mesaj vermiş oldu. Peki bu mesaj kime ve nedendi? 29 Ekim’in sırrı neydi?
Büyük cumhurbaşkanımızın bu günü özellikle seçmesinin nedeni, 5 yıl sonra 30 Ekim’e atılan bir tokat olmasıdır. 30 Ekim’de ne oldu? 1918 yılında Mondros’un imzalandığı gündür. Mondros Mütarekesi, birilerinin ihaneti nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu’nu sona erdiren ve İngiliz işgaline yol açan bir parçalanma ve çöküş anlaşmasıdır.
Yani Atatürk’ümüz 29 Ekim’de Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan ederek aslında 30 Ekim’e karşı “bir milletin laneti ve intikamı”nı ilan etmiştir.
Bu tarihteki beyanının sebebi ise 1925 yılındaki Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında kendisini 10 gün boyunca Ankara’da misafir etmesiydi. Fahrettin Altay Paşa’ya anlattı.Fahrettin Altay, 9 Eylül’de İzmir’e giren süvari birliğinin komutanıydı.
Bakalım neler söylüyorlar: Atatürk her zaman “mazlum bir millet” olmaktan pişmanlık duymuştur. Cumhuriyetin ilanının üzerinden uzun zaman geçmişti. Neden 29 Ekim diye kendime hep sordum. Bir gün Çankaya’da masa kırıldıktan sonra şöyle dedi: “Paşa, dikkatimi çekti. Hep bunu düşündüm. 30 Ekim 1918’de mütareke ilan edildi. Başkente (İstanbul) verdiğin şifreyi hatırlıyorum. Karargâhınız Adana’da. Artık aradan zaman geçti, Cumhuriyet’in “Beyannamemizin 29 Ekim gecesi gelmesi tesadüf mü? Üç gün önce de olabilirdi, beş gün sonra da olabilirdi” diye sordum.
Bunun üzerine Atatürk şunları söylüyor: Mütarekenin ilk günlerini hatırlıyorsunuz. Saray ve hükümet teslim olmayı kabul etti. Hükümet sarayın, saray da İtilaf Devletlerinin kontrolündeydi. Saray bu durumdan memnundu. Ama bunu kabul edemezdim. Buna direnerek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, yok etmek isteyenlere karşı bir çıkış yolu açmak ve onlara karşı harekete geçmekle kendimi sorumlu tuttum. Dünyada yalnızdık ama yanımda olanlar da benim inandığım ideale bağlı kaldılar ve sonuca ulaşıldı. Ateşkes 30 Ekim 1918’de imzalandı. Vatan parçalandı ve işgal edildi. Peki İzmir’e girdiğimiz tarih olan 30 Ekim 1918’den 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti? Dört sene. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ettik. İşte yaşadığımız şartlara tabi olan, beş yıla sığdırdığımız büyük devrim, hangi milletin tarihindedir? Bu mazlum millet hak ettiği yere ulaştı Çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük ödülü bu. Bunu bütün dünya gördü. Hala görülecek daha çok şey var. Beni en çok sevindiren olay bu mazlum milletin hak ettiği yere gelmiş olmasıdır. 30 Ekim 1918’den sonraki günlerde çektiğim azabı biliyorsunuz. Yanımdaydınız. Mondros 30 Ekim, Cumhuriyet ise 29 Ekim. Ve bu bir millet, Bu, mazlum bir milletin lanetidir.Sanırım o zamanki devletler bunu anlamıştı.
Atatürk bir an durdu, Fahrettin Paşa’ya baktı ve sonra elini masaya vurdu: De ki, tarihten silinmek istenen bir milletin intikamıdır bu…
Fahrettin Altay, “Ama bundan hiç bahsetmedin” deyince Atatürk “Övünmektir, övünmek benimle birlikte ideallere, millete, orduya inananların hakkıdır.” diyor. Fahrettin Altay’ın Atatürk’ün bu olaya bakış açısıyla ilgili görüşü şudur: Cumhuriyetin ilanı üç gün önce de olabilir, iki gün sonra da olabilirdi. Bazı hareketler oldu ve onlara karşı harekete geçti. Ancak müzakerelerin bir an önce bitmesini istediğini fark ettim. Adana’dan İstanbul’a yaptığı yolculukta yanında olduğum için, onun mütareke şartlarına olan güçlü itirazını ve o günkü eziyetini çok iyi biliyordum. Diyelim ki ‘Bu bir milletin intikamıdır’ sözünden şu sonucu çıkarabilirim; belki aynı anda iki sonuç elde etmek istiyordu.
“Deha öyledir ki, gelecekte herkes tarafından takdir edilecek ve kabul edilecek şeyleri ilk ortaya koyduğunda herkes bunlara delilik der” diyen Atatürk, seçim yaparken bile dünyaya ve Türk milletine bir deha örneği daha gösterdi. Cumhuriyetin tarihi.
Fahrettin Altay, bu muhteşem hikâyeyi anılarını derleyen gazeteci Taylan Sorgun’a anlattı. Taylan Sorgun 29 Ekim’in sırrını açıklıyor “Bekirağa Şirketi” kitabında alıntılanmıştır. Bu sırrı Fahrettin Altay’ın ağzından duyan son tanık odur.
Birinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle millet yorgun ve yoksullaşmış, ülkeyi savaşa sürükleyen İttihat ve Terakki mensupları canlarından endişe ederek ülkeyi terk etmişlerdi.
Padişah ise sadece kendisi ve tahtı için telaş içindeyken, Damat Ferit’in hükümeti çaresiz ve kurtuluşu ancak İngilizlerle yapılacak anlaşmada buluyor. Devlet, 30 Ekim 1918’de Mondros’ta İtilaf Devletleri ile anlaşmalar imzaladı. ciddi bir teslimiyet anlaşmasıimzalandı.
İtilaf Devletleri özellikle Mondros’un 7. noktasından yararlanarak, Ülkenin hemen hemen her bölgesini işgal ediyor.İşgallerin yanı sıra katliamlar da yaşayan bu vatansever ve gururlu Türk milleti, bir yandan dış düşmanla mücadele ederken bir yandan da iç işbirlikçileri tarafından ağır bir yürekle ihanete uğruyordu.
Nazım o günler için “Yangını da, ihaneti de görmüş bir milletiz” diyor. Bütün bu zorlu iç ve dış şartlara rağmen ilk günden itibaren yüksek sesiyle Mondros’a karşı çıkan, millete yapılanları haykıran bir Mustafa Kemal var. Askeri ve siyasi dehasıyla Anadolu devrimini gerçekleştiren ve beş yıl süren dayanılmaz mücadelenin ardından Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk.
Her anlamda büyük Türk milletinin gerçek ve kıymetli mülkü olan Cumhuriyet, onun kıymetli evlatlarının elinde sonsuza kadar yükselecek ve yaşayacaktır.